Türkiye’nin hiçbir köşesine benzemeyen bir yer; hatta dünyada bile eşi benzeri çok az. Hem doğal yapısal özellikleriyle hem de başından geçenlerle benzersiz.
Gökçeada, Ege’nin kıyısında dalgalarla boğuşan vahşi bir at gibi özgür ve güzel. Ağaçlarının arasında, kayalıklarında, uzun düzlüklerinde ve denizinin derinliklerinde binlerce yıllık tarihinin bilgeliği yatıyor. Dokunsanız sonsuza kadar ağlayacak hüzünleri ve çağlayıp coşan sevinçleri aynı kıyılarda deli rüzgarıyla bir ediyor.
Son dönemde kendisine gösterilen ilgiyle kıpırdanmaya başlayan ada bir yandan da başına gelebilecek beton tehlikesinden ürperiyor. Mübadele ve sonrasında yaşanan şoku henüz üzerinden atamamış İmroz’a umarız bir kötülük daha yapmayız. Onu tanır bilirsek daha iyi koruruz diyor ve mini Gökçeada turumuza başlıyoruz.
Rüzgar rüzgar ve daha da rüzgar
Meşhur ada rüzgarının eğip öylece bıraktığı bu ağaç öğlenleri adaya özel koyun türüne ve keçilere şemsiye oluyor
Lodos mu poyraz mı diye düşünmeyin, adada rüzgar her yönden eser. Gökçeada’nın antik dönemlerden beri ismi olan İmbroz ismi bile rüzgardan gelmektedir. Yıldız, kıble, lodos, poyraz dünyanın en güzel rüzgarları her yönden bu adada eser. Yaban kekiklerinin kokusu, Ege’nin nefes açan tazeliği, adanın ormanlarından ve göllerinden gelen duru sakinlik hep bu rüzgarlarla taşınır.